Gazze’de yaşanan çatışmalar, sadece binlerce insanın hayatını kaybetmesine değil, aynı zamanda pek çok yetenekli gazetecinin ve fotoğraf muhabirinin de kaybolmasına neden oldu. Bu gazeteciler, savaşın ortasında dahi savaşın acımasız yüzünü belgelemek için hayatlarını riske atan cesur bireylerdir. İşte bu isimlerden biri de Fatma el-Khalidi’ydi. Fatma, Gazze’nin sokaklarında, bombardımanların ortasında durarak, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin fotoğraflarını çekti. “Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun” diyerek sosyal medya üzerinden paylaştığı bu söz ise, savaşın dehşetini gözler önüne seren bir direniş belirtisi olarak belleklerimize kazındı.
Fatma el-Khalidi, 2015 yılında Gazze'de doğdu ve yaşamının büyük bölümünü bu acımasız savaşın gölgesinde geçirdi. Çocuk yaşlarından itibaren kadınların sesini duyurmak için mücadele etti; toplumsal adalet, insan hakları ve basın özgürlüğü gibi temalar üzerine çalışmalar yaptı. Resmi eğitim almanın imkânlarının sınırlı olduğu bir ortamda, Fatma kendi kendine öğrenerek fotoğrafçılık konusunda kendini geliştirdi. Gazze'nin dar sokaklarında yürüyen insanların gözlerindeki acıyı, umutlarını ve hayallerini ölümsüzleştirdi.
Fatma, bu savaşla birlikte kendini bir gözlemci, bir belgeleyici olarak gördü. Savaşın dehşetini sadece görüntülerle değil, aynı zamanda derinlemesine anlatımıyla da ifade etti. "Öleceksem gürültülü bir ölüm olsun" ifadesi, onun hayatta kalma arzusunun yanı sıra, içinde bulunduğu çatışma ortamındaki çaresizliği ve öfkeyi de yansıtıyordu. Onun fotoğrafları, bir savaşın sadece fiziksel yıkımını değil, aynı zamanda insanların ruhsal durumlarını, umutlarını ve hayal kırıklıklarını da aktarıyordu. Fatma’nın bakış açısı, özellikle kadınların savaş alanındaki rolünü ön plana çıkarması ile dikkat çekti. Kadınların, çatışmaların getirdiği zorluklar karşısındaki dirençleri, onun eserlerinde derin bir empati ile işlerken, izleyicileri düşünmeye ve sorgulamaya teşvik etti.
Maalesef, Fatma’nın kariyeri savaşın acımasız yüzü tarafından sonlandırıldı. Gazze’deki çatışmaların ortasında, bir hava bombardımanı sırasında hayatını kaybeden Fatma, ardında birçok soru işareti bıraktı. Onun ölümü yalnızca bir trajedi değil, aynı zamanda savaşın çocuklarını ve masumlarını nasıl hedef aldığını gösteren bir örnekti. Her ne kadar fiziksel olarak aramızdan ayrılsa da, onun tanıklıkları ve fotoğrafları, Gazze’de süregelen savaşın ve vahşetin hafızalarımızdan silinmemesi için birer referans görevi görecektir.
Fatma’nın anısını yaşatmak ve onun hayatıyla ilgili daha fazla farkındalık yaratmak, bizim sorumluluğumuz. Basın özgürlüğü, insan hakları ve adalet için mücadele edenlerin hikayelerini aktarmak, yalnızca Fatma için değil, tüm kadın gazeteciler ve savaş muhabirleri için büyük bir öneme sahiptir. Bu durum, özellikle savaş bölgeleri gibi riskli alanlarda çalışan gazetecilerin uğradığı baskıların ve tehditlerin arttığı günümüzde daha da önem kazanmaktadır.
Sonuç olarak, Fatma el-Khalidi’nin hikayesi, insanlık tarihindeki savaşların ve çatışmaların birer yansıması olarak bizlere derin bir ders vermektedir. Onun yaşamı ve ölümü, sadece bir insanın değil, aynı zamanda bir toplumun hafızasında da derin izler bırakmıştır. Fatma’nın bıraktığı miras, savaşın karanlık yüzünü aydınlatmaya devam edecektir. Bu vesileyle, Fatma ve onun gibi hayatlarını milleti ve insanlık için ortaya koyan herkesin hatıralarını yaşatmak adına birer kararlı nefer olmalıyız.